DEVAM: 84- CENNETTE
MAKAMI EN AŞAĞI OLANLARA DAİR BİR BAB
322 - (193) حدثنا
أبو كامل فضيل
بن حسين
الجحدري، ومحمد
بن عبيد
الغبري
(واللفظ لأبي
كامل). قالا: حدثنا
أبو عوانة عن
قتادة، عن أنس
بن مالك؛ قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "يجمع
الله الناس
يوم القيامة
فيهتمون لذلك
(وقال ابن عبيد:
فيلهمون لذلك)
فيقولون: لو
استشفعنا على
ربنا حتى
يريحنا من
مكاننا هذا!
قال فيأتون
آدم صلى الله
عليه وسلم
فيقولون: أنت
آدم أبو
الخلق. خلقك
الله بيده
ونفخ فيك من
روحه. وأمر
الملائكة
فسجدوا لك.
اشفع لنا عند
ربك حتى
يريحنا من
مكاننا هذا.
فيقول: لست
هنا كم. فيذكر
خطيئته التي
أصاب. فيستحي
ربه منها.
ولكن ائتوا
نوحا. أول
رسول بعثه
الله. قال
فيأتون نوحا
صلى الله عليه
وسلم. فيقول: لست
هنا كم. فيذكر
خطيئته التي
أصاب فيستحي
ربه منها.
ولكن ائتوا
إبراهيم صلى
الله عليه
وسلم الذي
اتخذه الله
خليلا. فيأتون
إبراهيم صلى الله
عليه وسلم
فيقول: لست
هناكم. ويذكر
خطيئته التي
أصاب فيستحي
ربه منها.
ولكن ائتوا
موسى صلى الله
عليه وسلم.
الذي كلمه
الله وأعطاه
التوراة. قال
فيأتون موسى
عليه السلام.
فيقول: لست
هنا كم. ويذكر
خطيئته التي
أصاب فيستحي
ربه منها.
ولكن ائتوا
عيسى روح الله
وكلمته.
فيأتون عيسى
روح الله
وكلمته.
فيقول: لست هنا
كم. ولكن
ائتوا محمدا
صلى الله عليه
وسلم. عبدا قد
غفر له ما
تقدم من ذنبه
وما تأخر".
قال: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم " فيأتوني.
فأستأذن على
ربي فيؤذن لي.
فإذا أنا رأيته
وقعت ساجدا.
فيدعني ما شاء
الله. فيقال: يا
محمد! ارفع
رأسك. قل تسمع.
سل تعطه. اشفع
تشفع. فأرفع
رأسي. فأحمد
ربي بتحميد
يعلمنيه ربي.
ثم أشفع. فيحد
لي حدا فأخرجهم
من النار،
وأدخلهم
الجنة. ثم
أعود فأقع
ساجدا. فيدعني
ما شاء الله
أن يدعني ثم
يقال: ارفع رأسك
يا محمد! قل
تسمع. سل تعطه.
اشفع تشفع.
فأرفع رأسي.
فأحمد ربي.
بتحميد
يعلمنيه. ثم
أشفع. فيحد لي
حدا فأخرجهم
من النار، وأدخلهم
الجنة. (قال
فلا أدري في
الثالثة أو في
الرابعة قال)
فأقول: يا رب!
ما بقي في
النار إلا من
حبسه القرآن
أي وجب عليه
الخلود" (قال
ابن عبيد في
روايته: قال
قتادة: أي وجب
عليه الخلود).
[:-474-:] Bize Ebu Kâmil FudayI b. Hüseyin el-Cahderî ile Muhammed
b. Ubeyd, El-Guberi rivayet ettiler lâfız Ebu Kâmil'indir dediler ki: Bize Ebu
Avane, Katade'den, o da Enes b. Malik'ten naklen rivayet etti. Enes b. Malik dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah kıyamet
gününde insanları bir araya toplayacak. Onlar buna ihtimam gösterecekler. -İbn
Ubeyd: Buna ilham olunacaklar, dedi.- Bu sebeple: Keşke bizi bu bulunduğumuz
yerden kurtarıp, rahata kavuşturması için birisinden Rabbimize bizim için
şefaat etmesini istesek, diyecekler.
Bunun üzerine Adem
(aleyhisselam)'a gidip: Sen insanların ilk atasısın. Allah seni eliyle yarattı
ve sana ruhundan üfledi. Meleklere emir verdi, onlar da sana secde ettiler.
Rabbinin yanında bizim için şefaat et ki, bu yerimizden bizi (kurtarıp)
rahatlatsın, diyecekler.
O kendilerine: Ben sizin
dediğinizi yapabilecek birisi değilim diyecek ve işlemiş olduğu günahını
söyleyecek, günahı dolayısıyla Rabbinden haya edecek. Ama Allah'ın gönderdiği
ilk Resul olan Nuh'a gidiniz (diye ekleyecek). Bunun üzerine Nuh (aleyhisselam)'a
gidecekler.
O da: Ben zannettiğiniz
gibi bu işi yapabilecek kimse değilim, diyecek ve işlemiş olduğu günahını
zikredip, ondan dolayı Rabbinden haya edecek ama Allah'ın kendisini halil
(dost) edindiği İbrahim'e gidin (diye ekleyecek). Onlar da İbrahim
(aleyhisselam)'a gidecekler.
O da ben zannettiğiniz
gibi bu işi yapabilecek kimse değilim deyip, işlemiş olduğu günahını
zikredecek, ondan dolayı Rabbinden haya edecek ama Allah'ın kendisiyle
konuştuğu ve kendisine Tevrat'ı verdiği Musa (aleyhisselam)'a gidin (diye
ekleyecek). Musa (aleyhisselam)'a gidecekler.
O da: Ben zannettiğiniz
gibi bu işi yapabilecek kimse değilim deyip, işlemiş olduğu günahını
hatırlayıp, ondan dolayı Rabbinden haya edecek ama Allah'ın ruhu ve kelimesi
İsa'ya gidin (diye ekleyecek) . Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya
gidecekler.
O da: Ben zannettiğiniz
gibi bu işi yapabilecek kimse değilim. Ama Allah'ın geçmiş ve gelecek
günahlarını bağışlamış olduğu bir kul olan Muhammed'e gidin, diyecek."
(Enes) dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sonra bana
gelecekler. Ben de Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isteyeceğim, bana izin
verilecek. Onu görür görmez derhal secdeye kapanacağım. Aziz ve Celil Allah
dilediği kadar beni o halimde bırakacak.
Sonra: Ey Muhammed
başını kaldır, söyle sözün dinlenecek, dile sana dilediğin verilecek, şefaat
et, şefaatin kabul olunacak, denilecek. Ben de başımı kaldıracağım. Rabbime,
Rabbimin bana öğreteceği övücü sözlerle hamdedeceğim, sonra şefaatte
bulunacağım. Bana bir sınır tayin edecek, ben de onları ateşten çıkartıp,
cennete girmelerini sağlayacağım sonra tekrar dönüp yine secdeye kapanacağım.
Allah beni bırakmayı dilediği kadar o halimde bırakacak. Sonra bana, ey
Muhammed başını kaldır. Söyle sözün dinlenecek, dile dileğin sana verilecek,
şefaat et, şefaatin kabulolunacak, denilecek. Ben de başımı kaldıracağım,
Rabbime bana öğreteceği övücü sözlerle hamdedeceğim sonra şefaat edeceğim. Bana
bir sınır tayin edecek, ben de onları cehennemden çıkartıp, cennete koyacağım.
-(Ravi) dedi ki: Bilmiyorum, üçüncüde mi yoksa dördüncüde mi şöyle devam etti:-
Sonra derim ki: Rabbim cehennem ateşi içinde ancak Kur'an'ın hapsettikleri yani
ebedi olarak kalması icap eden kimseler kaldı, derim."
İbn Ubeyd rivayetinde
dedi ki: Katade:Yani hakkında ebedilik vacip olmuş (gerekmiş kimseler), dedi.
Diğer tahric: Buhari,
6565; Tuhfetu'I-EşrM, 1436
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın
323 - (193) وحدثنا
محمد بن
المثنى،
ومحمد بن
بشار. قالا: حدثنا
ابن أبي عدي
عن سعيد، عن
قتادة، عن
أنس؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "يجتمع
المؤمنون يوم
القيامة.
فيهتمون بذلك
(أو يلهمون ذلك)"
بمثل حديث أبي
عوانة. وقال
في الحديث "ثم
آتيه الرابعة
(أو أعود
الرابعة)
فأقول: يا رب! ما
بقي إلا من
حبسه القرآن".
[:-475-:] Bize Muhammed b. Müsenna ile Muhammed b. Beşşar da tahdis
edip dediler ki: Bize İbn Ebi Adiy, Said' den tahdis etti. O Katade'den, o Enes'ten şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününde
müminler toplanacaklar ve bu işe çokça önem verecekler. -Yahut bu kendilerine
ilham edilecek-" deyip, hadisi bundan önceki Ebu Avane hadisi gibi zikretti
ve hadiste şunları söyledi: "Sonra dördüncü defa ona gelirim -yahut ona
dördüncü defa dönerim-. Rabbim (cehennemde) Kur'an'ın alıkoyduğundan başkası
kalmadı, derim. "
Diğer tahric: Buhari,
4476; İbn Mace, 4312 -uzunca-; Tuhfetu'l-Eşraf, 1171
324 - (193) حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
معاذ بن هشام.
قال: حدثني
أبي عن قتادة،
عن أنس بن
مالك؛ أن نبي الله
صلى الله عليه
وسلم قال: "يجمع
الله
المؤمنين يوم
القيامة
فيلهمون لذلك"
بمثل حديثهما.
وذكر في
الرابعة
"فأقول: يا رب!
ما بقي في
النار إلا من
حبسه القرآن.
أي وجب عليه
الخلود".
[:-476-:] Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. Bize Muaz b.
Hişam tahdis edip dedi ki: Bana babam Katade'den tahdis etti. Onun Enes b. Malik'ten rivayetine göre Allah'ın Nebisi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününde
Allah müminleri toplayacak ve bu husus onlara ilham olunacak" deyip,
bundan önceki iki ravinin hadisi gibi hadisi nakletti ve dördüncüsünde de şunu
zikretti: "Ben de: Rabbim, cehennem ateşinde Kur'an'ın alıkoyduğu -yani
hakkında ebedilik vacip olmuş- kimselerden başkası kalmadı, derim. "
Diğer tahric: Buhari,
7410, 7440 -muhtasar olarak-, 7516; Tuhfetu'I-Eşraf, 1357
325 - (193) وحدثنا
محمد بن منهال
الضرير. حدثنا
يزيد بن زريع.
حدثنا سعيد بن
أبي عروبة
وهشام صاحب
الدستوائي،
عن قتادة، عن
أنس بن مالك؛
قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. ح
وحدثني أبو
غسان المسمعي
ومحمد بن
المثنى. قالا:
حدثنا معاذ،
وهو ابن هشام،
قال: حدثني
أبي عن قتادة. حدثنا
أنس بن مالك؛
أن النبي صلى
الله عليه وسلم
قال: "يخرج من
النار من قال:
لا إله إلا
الله، وكان في
قلبه من الخير
ما يزن شعيرة.
ثم يخرج من
النار من قال:
لا إله إلا
الله وكان في
قلبه من الخير
ما يزن برة. ثم
يخرج من النار
من قال: لا إله
إلا الله وكان
في قلبه من الخير
ما يزن ذرة".
زاد ابن منهال
في روايته: قال
يزيد: فلقيت
شعبة فحدثته
بالحديث. فقال
شعبة: حدثنا
به قتادة عن
أنس بن مالك،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم بالحديث.
إلا أن شعبة
جعل، مكان
الذرة، ذرة.
قال يزيد: صحف
فيها أبو
بسطام.
[:-477-:] Bize Muhammed b. Minhal ed-Darir de tahdis etti. (3/20a)
Bize Yezid b. Zurey' tahdis etti. Bize Said b. Ebi Arube ve ed-Destevai'nin
arkadaşı Hişam, Katade'den tahdis etti. O Enes b. Malik'ten şöyle dediğini
nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu (H): Bana Ebu
Gassan el-Mismai ve Muhammed b. el-Müsenna da tahdis edip dediler ki: Bize Muaz
-ki o İbn Hişam'dır- tahdis edip dedi ki: Bana babam Katade'den tahdis etti.
Bize Enes b. Malik'in tahdis ettiğine göre
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"La ilahe illallah
deyip de kalbinde hayır adına arpa ağırlığı kadar bir şey bulunan cehennem
ateşinden çıkarılacaktır. Sonra la ilahe Wallah deyip de kalbinde buğday tanesi
ağırlığınca hayır adına bir şey bulunan kimseler cehennem ateşinden
çıkarılacaktır. Sonra la ilahe illallah deyip de kalbinde zerre ağırlığınca
hayır adına bir şey bulunanlar çıkartılacaktır. "
İbn Minhal rivayetinde
şunu da eklemektedir: Yezid dedi ki: Şu'be ile karşılaştım, ona bu hadisi
naklettim. Şu'be dedi ki: Bize bunu Katade, Enes b. Malik'ten tahdis etti. O
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den deyip hadisi nakletti. Ancak Şu'be
"zerre" yerine "zura (beyaz dan)" kelimesini kullanmıştır.
Yezid dedi ki: Bu lafızda Ebu Bistam tashif yapmıştır.
Diğer tahric: Buhari,
44, 7410 -uzun olarak-; Tirmizi, 2593; İbn Mace, 4312; Tuhfetu'l-Eşraf, 1356,
1194,1272
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: SENED: Bu rivayetin senedindeki Sa'id b. Ebi
Arube hakkında söz edilmiştir. Çünkü bu zatın âhir Ömründe hafızası bozulmuş
bunaklık eseriyle hadisleri karıştırmaya başlamıştır. Böylelerin o hal
geldikten sonra rivayet ettikleri hadislerle ihticac olunmazsa da Buhâri ve
Müslim'deki hadisleri hadisi karıştırmazdan Önceki yani hafızalarının sağlam
bulunduğu zamana hamledilir.
Hişâm Said-i
Desteva'îye Hişam-ı Desteva'î de derler. Desteva bir yerin ismidir. Bu zat o
yerden getirilen elbiseleri sattığı için kendisine Hişâm-ı Desteva; yine o
yerden getirilen buğdayı sattığı için Hişâm sahib-i Destevâi denilmiştir.
«El-Metâli'» sahibi; «Mu'azb. Hişâm Sahib'd-Destevaî » ifadesindeki sahib-i
Desteva'îyi Mu'az'ın sıfatı zannetmişse de bu yanlıştır. Sahib-i Desteva'i
Mu'az değil babası Hişâm'dır.
MANASI: Hadisteki zerreden
murad küçük karıncadır. Züre rivayeti tashiftir. Onun için de Yezid: < Ebu
Bistâm bu kelimede tashif yapmış» demiştir. Ebu Bistâm'dan murad Şu'be dîr.
Bazıları bu kelimeyi (durra) şeklinde rivayet etmişlerdir ki bu da tasnif'in
tashifi'dir.
326 - (193) حدثنا
أبو الربيع
العتكي. حدثنا
حماد بن زيد. حدثنا
معبد بن هلال
العنزي. ح
وحدثناه سعيد
بن منصور
(واللفظ له)
حدثنا حماد بن
زيد. حدثنا معبد
بن هلال
العنزي. قال: انطلقنا
إلى أنس بن
مالك وتشفعنا
بثابت. فانتهينا
إليه وهو يصلي
الضحى.
فاستأذن لنا
ثابت. فدخلنا
عليه. وأجلس
ثابتا معه على
سريره. فقال له:
يا أبا حمزة!
إن إخوانك من
أهل البصرة
يسألونك أن
تحدثهم حديث
الشفاعة. قال:
حدثنا محمد صلى
الله عليه
وسلم قال: "إذا
كان يوم القيامة
ماج الناس
بعضهم إلى
بعض. فيأتون
آدم فيقولون
له: اشفع
لذريتك.
فيقول: لست
لها. ولكن عليكم
بإبراهيم
عليه السلام.
فإنه خليل
الله. فيأتون
إبراهيم.
فيقول: لست
لها. ولكن
عليكم بموسى
عليه السلام.
فإنه كليم
الله. فيؤتي
موسى فيقول:
لست لها. ولكن
عليكم بعيسى عليه
السلام. فإنه
روح الله
وكلمته. فيؤتي
عيسى. فيقول:
لست لها. ولكن
عليكم بمحمد
صلى الله عليه
وسلم. فأوتي
فأقول: أنا
لها. فأنطلق
فأستأذن على
ربي. فيؤذن لي.
فأقوم بين
يديه. فأحمده
بمحامد لا
أقدر عليه
الآن. يلهمينه
الله. ثم أخر
له ساجدا.
فيقال لي: يا
محمد! ارفع
رأسك. وقل
يسمع لك. وسل
تعطه. واشفع
تشفع. فأقول:
رب! أمتي. أمتي.
فيقال: انطلق.
فمن كان في
قلبه مثقال
حبة من برة أو
شعيرة من
إيمان فأخرجه منها.
فأنطلق فأفعل.
ثم أرجع إلى
ربي فأحمده بتلك
المحامد ثم
أخر له ساجدا.
فيقال لي: يا
محمد! ارفع
رأسك. وقل
يسمع لك. وسل
تعطه. واشفع
تشفع. فأقول:
أمتي. أمتي.
فيقال لي: فمن
كان في قلبه
مثقال حبة من
خردل من إيمان
فأخرجه منها.
فأنطلق فأفعل.
ثم أعود إلى
ربي فأحمده
بتلك المحامد.
ثم أخر له
ساجدا. فيقال لي:
يا محمد! ارفع
رأسك وقل يسمع
لك. وسل تعطه.
واشفع تشفع
فأقول: يا رب!
أمتي. أمتي.
فيقال لي:
انطلق. فمن
كان في قلبه
أدنى أدنى
أدنى من مثقال
حبة من خردل
من إيمان
فأخرجه من
النار. فأنطلق
فأفعل". هذا
حديث أنس الذي
أنبأنا به.
فخرجنا من
عنده. فلما
كنا بظهر الجبان
قلنا: لو ملنا
إلى الحسن
فسلمنا عليه،
وهو مستخف في
دار خليفة.
قال فدخلنا عليه
فسلمنا عليه.
فقلنا: يا أبا
سعيد! جئنا من عند
أخيك أبي
حمزة. فلم
نسمع مثل حديث
حدثناه في
الشفاعة. قال:
هيه! فحدثناه
الحديث. فقال:
هيه! قلنا: ما
زادنا. قال: قد
حدثنا به منذ
عشرين سنة وهو
يومئذ جميع
ولقد ترك شيئا
ما أدري أنسي الشيخ
أو كره أن
يحدثكم فتتكلوا.
قلنا له:
حدثنا. فضحك
وقال: خلق
الإنسان من عجل.
ما ذكرت لكم
هذا إلا وأنا
أريد أن
أحدثكموه. "ثم
أرجع إلى ربي
في الرابعة
فأحمده بتلك
المحامد. ثم
أخر له ساجدا.
فيقال لي: يا
محمد! ارفع رأسك.
وقل يسمع لك.
وسل تعط.
واشفع تشفع.
فأقول: يا رب!
ائذن لي فيمن
قال: لا إله
إلا الله. قال:
ليس ذاك لك (أو
قال ليس ذاك إليك)
ولكن، وعزتي!
وكبريائي!
وعظمتي!
وجبريائي!
لأخرجن من
قال: لا إله
إلا الله".قال
فأشهد على
الحسن أنه
حدثنا به أنه
سمع أنس بن
مالك، أراه
قال قبل عشرين
سنة، وهو
يومئذ جميع.
[:-478-:] Bize Ebu'r-Rabl' el-Ateki tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd
tahdis etti. Bize Mabed b. Hilal el-Anezi tahdis etti. (H) Bize Said b. Mansur
-ki lafız onundur- de tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd tahdis etti. Bize Mabed
b. Hilal el-Anezi tahdis edip dedi ki: Enes b. Malik'in
yanına gittik. Bizi onunla görüştürmek için de Sabit'in iltimasta bulunmasını
istedik. Onun yanına gittiğimizde kuşluk namazını kılıyordu. Sabit bizim için
izin istedi. Sonra Enes'in yanına girdik. Sabit'i kendisi ile birlikte
kanepesine oturttu.
Sabit ona: Ey Ebu Hamza,
senin Basralı kardeşlerin yanına kendilerine şefaat hadisini nakletmeni istemek
üzere geldiler.
Enes dedi ki: Bize
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tahdis edip dedi ki (3/21a):
"Kıyamet gününde insanlar birbirine dalgalar gibi girecekler. Sonra
Adem'in yanına gelerek ona, çocuklann için şefaat et, diyecekler, o: Ben bu
işin ehli değilim ama ben size İbrahim (aleyhisselam)', tavsiye ederim; çünkü o
Allah'ın hali/idir diyecek, onlar da İbrahim'in yanına gidecekler.
İbrahim de: Ben bu işin
ehli değilim ama ben size Musa {aleyhisselam)'ı tavsiye ederim; çünkü o
kelfmullahtır diyecek.
Bu sefer Musa
(aleyhisselam)'ın yanına gidilecek, o da ben bu işin ehli değilim ama ben size
İsa (aleyhisselam)'ı tavsiye ederim; çünkü o Allah'ın ruhu ve kelimesidir
diyecek.
Bunun üzerine İsa'ya
gidilecek, o da: Ben bu işin ehli değilim ama ben size Muhammed (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in yanına gitmenizi tavsiye ederim diyecek.
Bunun üzerine bana
gelinecek, ben de: Evet, bu işi yapacak olan benim diyeceğim, sonra kalkıp
gidecek ve Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isteyeceğim. Bana izin verilecek,
onun huzurunda ayakta duracağım. Allah'ın bana (o zaman) ilham edeceği ama
şimdi söyleyebilecek durumda olmadığım hamd ve senalarla ona hamd ve senada
bulunacağım sonra da onun için secdeye varacağım.
Bana: Ey Muhammed başını
kaldır, söyle sözün dinlenecek, dile (dileğin) sana verilecek, şefaat et,
şefaatin kabul buyurulacak, denilecek.
Ben de: Rabbim ümmetimi
(dilerim), ümmetimi, diyeceğim. Bunun üzerine şöyle denilecek: Git ve kalbinde
iman adına bir buğday yahut bir arpa tanesi ağırlığınca bulunan herkesi oradan
çıkart. Ben de gidip bana denileni yapacağım sonra Rabbimin huzuruna döneceğim,
daha önce yaptığım o hamd ve övgüler ile yine ona hamd edeceğim sonra da onun
için secdeye kapanacağım. Bana: Ey Muhammed başını kaldır söyle sözün
dinlenecek, dile sana (dileğin) verilecek, şefaat et şefaatin kabulolunacak
buyurulacak.
Ben de: Rabbim ümmetimi
(dilerim) ümmetimi, diyeceğim. Bana: Git, kalbinde iman adına hardal tanesi
ağırlığınca bulunan kim varsa onu oradan çıkar buyurulacak. Ben de gidip bunu
yapacağım. Sonra yine Rabbime dönecek, ona o hamd ve senalarla hamd ve senada
bulunacağım sonra onun için secdeye varacağım, bana: Ey Muhammed, başını kaldır
söyle sözün dinlenecek, dile sana (isteğin) verilecek, şefaat et şefaatin
kabulolunacak buyurulacak.
Ben de: Rabbim ümmetimi
(dilerim) ümmetimi, diyeceğim. Bana: Git, kalbinde iman adına hardal tanesi
ağırlığından daha az, daha az, daha az olan kimseleri cehennem ateşinden çıkart
buyurulacak, ben de gidip •bunu yapacagım.
İşte bu Enes'in bize
bildirdiği hadistir. Sonra onun yanından çıktık. Zahr el-Cebban {denilen
sahranın yüksek bir yerinie vardığımızda {birbirimize }: Hasan'ın yanına gidip
de ona selam versek dedik. O sırada kendisi Ebu Halife'nin evinde gizleniyordu.
Yanına girdik, ona selam verdik. Ey Ebu Said bizler kardeşin Ebu Hamza'nın
yanından geliyoruz, şefaate dair bize naklettiği hadisin benzerini hiç
duymamıştık, dedik.
O: Onu bana söyleyin
dedi, biz de ona hadisi naklettik. Devam edin dedi, biz bundan fazlasını bize
söylemedi, dedik. O şöyle dedi: Bize bu hadisi yirmi sene önce tahdis etmişti.
O sırada kendisi gücü kuweti ve hafızası yerinde birisi idi ama {size
rivayetinde} bir şeyler terk etmiş bulunuyor. Üstadımız unuttu mu yoksa size
onu da anlatıp ona bel bağlayacağınızdan mı korktu ? Bilemiyorum.
Biz kendisine: {O halde}
sen bize tahdis et dedik, güldü ve şöyle dedi:
İnsan aceleden
yaratılmıştır. Ben bunu size ancak onu tahdis etmek istediğim için söyledim
dedi (ve şöyle devam etti):
"Sonra dördüncü
defa da Rabbime döneceğim. Ona o şekildeki hamd ve senalarla hamd ve senada
bulunacağım sonra onun için secdeye varacağım. Bana: Ey Muhammed başını kaldır,
söyle sözün dinlenecek, dile sana verilecek, şefaat et, şefaatin kabulolunacak
buyurulacak.
Ben de: Rabbim La ilahe
illallah demiş bulunan kimseler hakkında bana izin ver diyeceğim, şöyle
buyuracak: Bu senin işin değildir -ya da bu sana ait değildir, dedi- ama
izzetim, kibriyom, azametim ve cibriyam için yemin ederim ki la ilahe illallah
demiş kimseleri mutlaka oradan çıkartacağım."
Ravi (Ma'bed) dedi ki:
Ben Hasan hakkında şahirlik ederim ki, o bize bunu tahdis edip, Enes b.
Malik'ten dinlemiş olduğunu söyledi. Zannederim yirmi sene önce o henüz gücü,
kuweti ve hafızası yerinde iken (rivayet etmişti), dedi.
Diğer tahric: Buhari,
7510; Tuhfetu'l-Eşraf, 523, 1599
NEVEVİ ŞETRHİ {475-478 numaralı
hadisler}: (475) Müslim'in senedierde: "Bize Muhammed b. el-Müsennave Muhammed
b. Beşşar tahdis edip dediler ki ... Enes'ten;"
(476)
"Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti. .. Enes'ten;"
(477)
"Bize Muhammed b. Minhal ed-Darir de tahdis etti. .. Enes b.
Malik'ten;"
(478)
"Bize Ebu'r-Rabi el-Atekı tahdis etti. .. Bize Mabed b. Hilal el-Anezı
tahdis etti." Diye naklettiği rivayetlerinde, Yani Enes'ten gelen bütün bu
senetlerin ravileri tamamen Basralıdır. (3/59) Bu durum son derece güzel ve
oldukça nadir görülür bir haldir. Kastettiğim ise Müslim'in sahihindeki hepsi Basralı
olan arka arkaya gelen bu beş senedin arasındaki uygunluktur. Bizi doğruya
ilettiğinden ötürü de Allah'a hamdolsun.
İbn
Adiy'in adı, Muhammed b. İbrahim b. Adiy'dir. Said b. Ebu Arube'nin adının
hadis kitaplarında ve başkalarında bu şekilde rivayet edilmiş olduğunu daha
önceden söylemiştik. Yine önceden belirttiğimiz üzere İbn Kuteybe,EdEbu'I-Katib
adlı eserinde şöyle demiştir:
Doğrusu
İbn Ebu'l-fuube'dir. Ebu Arube'nin adı da Mihran'dır.
Yine
önceden kaydettiğimiz üzere, Said b. Ebu Arube ömrünün son zamanlarında
hafızası karışmış kimselerden birisidir. Hafızası karışmış olan bir kimsenin
ise hafızası karışmış olduğu dönemdeki rivayeti delil gösterilmez. Onun bu
hadisi hafızası karışmış olduğu dönemde mi yoksa sağlıklı iken mi rivayet
ettiği hususunda şüphe etsek dahi yine önceden belirttiği gibi Buhari ve
Müslim'in sahihlerinde hafızası karışmış olanlardan nakledilmiş olan
rivayetler, kitap sahibinin ravinin hafızası karışmadanönce o rivayeti
nakletmiş olduğunu bildiği şeklinde yorumlanacağını da belirtmiştik. Allah en
iyi bilendir.
ed-Desteval'nin
arkadaşı olan Hişam'a gelince, hadis kitaplarında meşhur olan dal harfinin
fethalı olarak okunduğudur. Metalib sahibi ise şöyle demektedir: Kimisi bu
nispete elif ile ye arasına nun eklemektedir (Destevanı olur). Desteva denilen
yere nispettir. Burası Ehvaz'ın verimi bol köy ve yerleşim bölgelerinin
bulunduğu bir yerdir. Kendisi oradan getirilen elbiseleri sattığından ötürü
oraya nispet edilerek Hişam ed-Destevaı denilir. Desteval'nin sahibi (arkadaşı)
Hişam ise ed-Destevaı türü kumaşların sahibi demektir.
Müslim
namaz bölümünün baş taraflarında ondan başka bir ifade ile söz etmiş ve bundan
dolayı bir karışıklık olduğu vehmini uyandırmıştır. Ezanın nasıl okunacağı
babında da: Bana Ebu Gassan ve İshak b. İbrahim tahdis etti. İshak dedi ki:
Bize Destevaı'nin arkadaşı Muaz b. Hişam haber verdi demektedir. Bundan dolayı
Metali' sahibi yanılarak (3/60): "Destevaı'nin arkadaşı" ifadesindeki
"arkadaş" anlamındaki "sahip" kelimesinin merfu olduğunu ve
Muaz'ın sıfatı olduğunu zannederek, "Destevaı'nin sahibi (arkadaşı), onun
oğludur, denilir demektedir. Ancak Metilli' sahibinin bu söylediğinin hiçbir
kıymeti yoktur. Buradaki "sahip: arkadaş" kelimesi Hişam'ın sıfatı
olarak mecrurdur. Nitekim bizim şu anda bulunduğumuz bu yerde açıkça ifade
edildiği gibi. Allah en iyi bilendir.
Ebu
Gassan el-Mismai ile ilgili açıklama daha önce defalarca geçti ve yine bunun
"Gassan isminin" munsarıf olarak okunabildiği gibi, gayr-ı munsarıf
olarak kabul edilebileceği de belirtilmiş idi. el-Mismai ise kabilenin atası
olan Misma'a nispettir.
"Bize
Muaz -ki o İbn Hişam'dır- tahdis etti." Baş taraflardaki fasıllarda ve
daha başka birçok yerde buna dair açıklama geçmiş bulunmaktadır. Böyle
demesinin faydası ise "ki o İbn Hişam' dır" ifadesinin rivayette yer
almadığından ötırü buna açıklık getirmek istemiş olmasıdır. Kendisi (Müslim)
ise Muaz b. Hişam demeyi caiz görmemektedir. Buna sebep ise rivayette böyle
denilmemiş olmasıdır. Bundan dolayı o rivayette "ki o İbn Hişam' dır"
demiştir. Bu ve benzeri çokça tekrar ettiğim hususlardan maksadım ise açıklamak
ve kolaylık sağlamaktaki duyarlılığımdır. Çünkü aradan uzun bir süre geçince
unutulabilir ve bazı hallerde daha önce geçtiği yerden haberi olmayan bir kimse
burayı görebilir. Allah en iyi bilendir.
"Ebu
Rabi' el-Ateki" adındaki ravi Müslim'in çok yerde tekrar ettiği
Ebu'r-Rabi' ez-Zehrani'nin kendisidir. Adı Süleyman b. Davud'dur. Kadı lyaz der
ki: Bazen onun nispetini Zehrani, bazen Ateki diye zikretmiş, bazen de onun her
iki nesebini bir arada sözkonusu etmiştir. Fakat bu iki nesep hiçbir şekilde
bir arada olmaz; çünkü her ikisi de Ezdlilere racidir. Bunları bir arada
zikretmek için caiz olmaları yahut birbirlerinin halefi olmaları dışında bir
sebeple olmaz. Allah en iyi bilendir.
"Kalbinde
hayır adına zerre ağırlığı kadar bir şey bulunan" Zerreden maksat bilinen
küçük karınca türü olan hayvandır.
"Şu'
be ise "zerre" yerine zura kelimesini kullanmıştır." Yani o bu
kelimeyi zel harfi ötreli, re harfi de şeddesiz olarak rivayet etmiştir. Ancak
ilim adamları onun bu şekildeki rivayetinin tashif olduğunu ittifakla kabul
etmişlerdir. İşte Müslim'in kitabındaki: "Yezid: Bunda Ebu Bistam tashif
yapmıştır" demesinin anlamı budur ki, kastettiği de Şu'be'dir.
"Onun
huzuruna girdik, Sabit'i kendisiyle birlikte kanepesine oturttu"
ifadesinden anlaşıldığına göre, ilim adamının ve meclisteki büyük zatın
kendisinin yanına gelen fazilet erbabına ikramda bulunmasının ve oturttuğu yer
ve daha başka hususlarda onlara daha çok ikram etmesinin gerektiği anlaşılmaktadır.
"Şu
kardeşlerin Basra halkındandır." Kitabın baş taraflannda "Basra"
lafzının be harfi fethalı, ötreli ve kesralı olarak (Basra, Busra ve Bisra
şekillerinde) okunduğu ama meşhur olanın da fethalı (Basra) söyleyişin olduğunu
belirtmiş bulunmaktayız.
"Şu
anda gücümün yetmediği. .. hamd ve senalarla ona hamd ve sena ederim."
Asıl nüshalarda bu şekilde "gücümün yetmediği" şeklindedir ve
doğrudur. (3/61) Zamir bizzat Allah Resulüne aittir. Hamd ve senaya değildir.
"Git,
kalbinde iman namına buğday yahut arpa tanesi ağırlığınca bulunan kimseleri
çıkart denilir ... " Bundan sonra da: "Git, kalbinde iman adına
hardal tanesi ağırlığınca bulunan kimseleri çıkart denilir." Sonra da:
"Bana: Git, kalbinde iman adına hardal tanesi ağırlığından daha az, daha
az, daha az bulunanı çıkart denilir. " (3/62) İkinci ve üçüncü şekilde
asıl nüshalar bende onu çıkarlınm anlamında tekil zam ir olarak zikredilmiştir.
Birincisinde ise bazı nüshalarda zikrettiğimiz üzere çoğullafzı ile 'onu
çıkartınız" anlamında, bazı nüshalarda ise 'onu çıkart" şeklinde,
çoğunda ise sonunda zamir gelmeksizin "çıkartınız" anlamındadır.
Hepsi de doğrudur. Bunu 'onu çıkartın" diye rivayet edenlerin bu
rivayetinde hitap Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile onunla birlikte
bulunan melekleredir. Sondaki zamiri hazfedenlerin rivayetine gelince; bu zamir
mef'ul (tümleç) zamiridir. Bu ise hazfedilmesi çokça görülen bir fazladır.
(Yani cümle yapısının asıl unsuru değildir.) Allah en iyi bilendir.
"Daha
az, daha az, daha az"a gelince, bu da asıl nüshalarda bu şekilde üç defa
tekrar edilmiştir.
Hadis-i
şerifte imanın artıp, eksildiğini kabul eden selef, ehl-i sünnet ve onlara
uygun kanaat belirten kelamcıların görüşlerinin lehine bir delalet
bulunmaktadır. Kitap ve sünnetle bunun benzerleri de pek çoktur. Bizler de iman
bölümünün baş taraflannda bu kaideyi açıklamış ve bu buyruklar ile ilgili
mezhepleri ve bunların bir arada nasıl anlaşılacağına dair açıklamalan yapmış
bulunmaktayız. Allah en iyi bilendir.
"İşte
bu Enes'in bize haber verdiği hadisidir ... Dedi ki: Ben Hasan'a onun bize bu
hadisi tahdis edip ... dediğine şahitlik ederim." Bu rivayet ve
açıklamalardan çıkartılacak pek çok hüküm ve sonuç vardır. Bundan dolayı ben de
hadisin metnini onu mutalaa edenin maksatlarını bilmesi için lafzıyla uzun
uzadıya naklettim.
"Zahru'l-Cebban"
Cebban ve Cebbane, sahra demektir. Mezarlıklar da sahrada yapıldığından ötürü
kabristana da bu isim verilir. Bu da bir şeye bulunduğu yerin adının verilmesi
türündendir. Zahru cebban sahranın yüksekçe yeri, üst tarafı anlamındadır.
"el-Hasan'ın
yanına gittik." Sözü geçen Hasan-ı Basri'dir.
"O
sırada saklanıyordu." Yani Haccac b. Yusuf'tan korktuğundan ötürü saklı
idi.
"Onu
bana söyleyin, dedi." Dilciler, daha fazla anlatılmasını istemek
maksadıyla "ıhi" ve "hıhi" denildiğini söylerler. Cevherı
dedi ki: İhi, fiile ad olan bir isimdir. Çünkü bu, bir kimsenin sözlerini devam
ettirmesini yahut işini sürdürmesini istediğiniz zaman emretmek maksadıyla bunu
söylersiniz.
İbnu's-Sirrı
der ki: Bu lafız kullanıldığı zaman muhatabına ikinizin bildiği sözü devam
ettirmesini emretmiş olursunuz. Ona haydi onu anlat demiş gibi olursun. Eğer
tenvinli olarak "ihen" diyecek olursanız her ne olursa olsun bir şey
anlat demiş gibi olursunuz. Çünkü tenvin nekrelik (belirsizlik) ifade eder.
Eğer bunu (ih) şeklinde sakin olarak söyleyecek olursanız, artık daha başka bir
şey söyleme demiş gibi olursunuz.
"Gücü,
kuweti, hafızası yerinde idi." (3/64) Gücü ve hıfzı yerli yerindeydi
demektir.
"Güldü."
Buradan da ilim adamının aralarında bir arkadaşlık, bir ünsiyet bulunması
halinde arkadaşlarının huzurunda vakarın sınırlarının dışına çıkıldığı kabul
edilecek bir kerteye ulaşmayacak kadar gülmesinde bir sakınca olmadığı
anlaşılmaktadır.
"Güldü
ve insan aceleden yaratılmıştır dedi" ibaresinden de, bu gibi yerlerde
Kur'an'dan delil getirmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Sahih hadiste de bunun
bir benzeri Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bir fiili olarak sabit
olmuştur. O Fatıma ve Ali (r.anhuma)'nın evine gidip, kapılarını çalıp geri
döndükten sonra "insan ise tartışması her şeyden çok olandır"
(el-Kehf, 18/54) buyruğunu okuyarak dönmüştü. Benzeri rivayetler pek çoktur.
"Benim
size bunu zikretmemin sebebi. .. Sonra Rabbimin huzuruna dönerim." Rivayetlerde
hep bu şekildedir. Daha kuwetli görülen de budur. Hasan-ı Basri sözünü
bitirdikten sonra hadisin geri kalan kısmını zikretmek üzere: "Sonra
Rabbime dönerim" diye tamamlamaya koyulmuştur. Yani Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Sonra Rabbimin huzuruna dönerim" buyurdu,
demektir.
"La
ilahe illallah diyen kimseler hakkında bana izin ver ... diyenleri andolsun ki
çıkartacağım. " Yani ben onları -bundan önceki hadiste geçtiği
gibiherhangi bir şefaatçinin şefaati olmadan cehennemden çıkartmakla onlara
lütufta bulunacağım. Sözkonusu geçen hadiste de şöyle denilmektedir:
"Melekler şefaat etti, nebiler şefaat etti, müminler şefaat etti. Geriye
de sadece erhamu'r-rahimın kaldı. "
"Cibriyam
hakkı için" buyruğu azametim, saltanatım yahut kahr-u galebem hakkı için
demektir.
"Ben
de el-Hasan hakkında ... şahitlik ederim" sözlerini muhatabın zihninde bu
işi iyice yerleştirmek ve kesinliğini anlatmakta mubalağa etmek ve
söylediklerini tekid etmek için ifade etmiştir. Yoksa bu gibi bir ifade zaten
sözün başında geçmişti. Allah en iyi bilendir.
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Bu hadis-i Buhâri
«Kitabü't-Tevhit» de Nesai; «Kitabu't-Tefsir» de tahriç etmişlerdir. Bu da
şefaat hadisinin bir başka rivayetidir. Basra'lı cemaat şefaat hadisini
dinlemek maksadiyle Enes b. Malik
(Radiyallahu Anhum)'a gitmişler Hz. Enes kendilerini tanımadığ için
onları tanıştırmak ve ricalarını kendisine bildirmek maksadiyle yanlarına Enes
(Radiyallahu anh) 'ın dostu olan Sabit-i Bünânî'yi de almışlar. Enes (R.A.) 'in
evi Basra'ya iki fersah mesafede bulunan Ezzaviye» denilen yerde imiş.
Basra'lılar şefaat hadisini orada dinlemişler dönüşte Hasan-ı Basri
(Rahimehullah) 'in yanına uğramak akıllarına gelmiş Hasan-ı Basri Haccac-ı
zalimin zulmünden korkarak Basra'lı Ebu Halifete't-Tâî'nin evinde gizleniyormuş.
Hasan bu eve girince Allah'a duâ etmiş; düşmanları kendisini burada altı defa
aradıkları halde bulamamışlardır. Hadisin sonunu da ondan dinlemişler. Hasan-ı
Basrî hadisin bir kısmının noksan bırakıldığını görünce «Hîhî» demiş. Bu kelime
«ihi» şeklinde de rivayet olunur. İsmi fiil olup sonunu getir; ziyadesini söyle
manâlarına gelir. Basra'lılar «bize bundan ziyadesi söylenmedi» deyince Hasan-ı
Basrî bu hadisi Enes (R.A.) 'dan yirmi sene evvel dinlediğini: o zaman Enes'in
daha derli toplu yani genç ve dinç aklı yerinde bulunduğunu söylüyerek
ihtiyarlık sebebiyle unuttumu yoksa söylerse bu cemaat hadisi büyük bir müjde
telâkki ederlerde ibadetlerden vaz geçerler diye korktuğu için mi her ne
sebeple ise hadisin bir kısmını muhakkak rivayet etmediğini söyliyerek tamamını
kendisi rivayet etmştir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kendi ümmetine
şefaat edilmesi müşkül görülmüştür. Çünkü şefaat için ona müracaat edenler
yalnız kendi ümmeti değil bütün insanlardır. Bu işkâle şöyle cevap verilir.
İhtimal «Ümmetim» sözünden murad; şefaat için
müracaat eden mu'min ümmetler yahud sancağının altına toplananlardır. Bu
sebeble onları kendine izafe etmişdir. Kaadî Iyâz'a göre, ibarede kısaltma
vardır. Evvela umumî şefaat için izin verilecek. Sonra ümmeti için hususî
şefaat dileyecektir.
Hasan'ın
rivayetinde: İzzet, kibriyâ azamet ve cibriyâ kelimeleri edilmiştir. Bunlar bir
birinin müteradifi olmak üzere aynı ma'nâya gelirler. edilmiştir. Bunlar
birinin müteradifi olmak üzere aynı manâya gelirler. «Eşya zıddı ile anlaşılır»
kaidesi mucibince biz bunların nakızlarını yani zıdlarını söyleyelim de hususi
manâları daha iyi anlaşılsın. İzzetin nakîzi zül, kibriyanm nakîzi küçüklük,
azamet ve cibriyanın nakîzi hakaretdir. Allah Teâlâ'ya izafe edilen bu sıfatlarla
ona lâyık olan lazimi manâları kasdedilir. Bazıları: «Kibriya zatının kemâline
azamet ve cibriya sıfatlarının kemâline raci'dir. Celâl sıfatı ise, hem zatının
hem sıfatlarının kemâline raci bir sıfattır» derler.