SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

iMAN BAHSİ

<< 193 >>

DEVAM: 84- CENNETTE MAKAMI EN AŞAĞI OLANLARA DAİR BİR BAB

 

322 - (193) حدثنا أبو كامل فضيل بن حسين الجحدري، ومحمد بن عبيد الغبري (واللفظ لأبي كامل). قالا: حدثنا أبو عوانة عن قتادة، عن أنس بن مالك؛ قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "يجمع الله الناس يوم القيامة فيهتمون لذلك (وقال ابن عبيد: فيلهمون لذلك) فيقولون: لو استشفعنا على ربنا حتى يريحنا من مكاننا هذا! قال فيأتون آدم صلى الله عليه وسلم فيقولون: أنت آدم أبو الخلق. خلقك الله بيده ونفخ فيك من روحه. وأمر الملائكة فسجدوا لك. اشفع لنا عند ربك حتى يريحنا من مكاننا هذا. فيقول: لست هنا كم. فيذكر خطيئته التي أصاب. فيستحي ربه منها. ولكن ائتوا نوحا. أول رسول بعثه الله. قال فيأتون نوحا صلى الله عليه وسلم. فيقول: لست هنا كم. فيذكر خطيئته التي أصاب فيستحي ربه منها. ولكن ائتوا إبراهيم صلى الله عليه وسلم الذي اتخذه الله خليلا. فيأتون إبراهيم صلى الله عليه وسلم فيقول: لست هناكم. ويذكر خطيئته التي أصاب فيستحي ربه منها. ولكن ائتوا موسى صلى الله عليه وسلم. الذي كلمه الله وأعطاه التوراة. قال فيأتون موسى عليه السلام. فيقول: لست هنا كم. ويذكر خطيئته التي أصاب فيستحي ربه منها. ولكن ائتوا عيسى روح الله وكلمته. فيأتون عيسى روح الله وكلمته. فيقول: لست هنا كم. ولكن ائتوا محمدا صلى الله عليه وسلم. عبدا قد غفر له ما تقدم من ذنبه وما تأخر". قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم " فيأتوني. فأستأذن على ربي فيؤذن لي. فإذا أنا رأيته وقعت ساجدا. فيدعني ما شاء الله. فيقال: يا محمد! ارفع رأسك. قل تسمع. سل تعطه. اشفع تشفع. فأرفع رأسي. فأحمد ربي بتحميد يعلمنيه ربي. ثم أشفع. فيحد لي حدا فأخرجهم من النار، وأدخلهم الجنة. ثم أعود فأقع ساجدا. فيدعني ما شاء الله أن يدعني ثم يقال: ارفع رأسك يا محمد! قل تسمع. سل تعطه. اشفع تشفع. فأرفع رأسي. فأحمد ربي. بتحميد يعلمنيه. ثم أشفع. فيحد لي حدا فأخرجهم من النار، وأدخلهم الجنة. (قال فلا أدري في الثالثة أو في الرابعة قال) فأقول: يا رب! ما بقي في النار إلا من حبسه القرآن أي وجب عليه الخلود" (قال ابن عبيد في روايته: قال قتادة: أي وجب عليه الخلود).

 

[:-474-:] Bize Ebu Kâmil FudayI b. Hüseyin el-Cahderî ile Muhammed b. Ubeyd, El-Guberi rivayet ettiler lâfız Ebu Kâmil'indir dediler ki: Bize Ebu Avane, Katade'den, o da Enes b. Malik'ten naklen rivayet etti. Enes b. Malik dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

"Allah kıyamet gününde insanları bir araya toplayacak. Onlar buna ihtimam gösterecekler. -İbn Ubeyd: Buna ilham olunacaklar, dedi.- Bu sebeple: Keşke bizi bu bulunduğumuz yerden kurtarıp, rahata kavuşturması için birisinden Rabbimize bizim için şefaat etmesini istesek, diyecekler.

Bunun üzerine Adem (aleyhisselam)'a gidip: Sen insanların ilk atasısın. Allah seni eliyle yarattı ve sana ruhundan üfledi. Meleklere emir verdi, onlar da sana secde ettiler. Rabbinin yanında bizim için şefaat et ki, bu yerimizden bizi (kurtarıp) rahatlatsın, diyecekler.

 

O kendilerine: Ben sizin dediğinizi yapabilecek birisi değilim diyecek ve işlemiş olduğu günahını söyleyecek, günahı dolayısıyla Rabbinden haya edecek. Ama Allah'ın gönderdiği ilk Resul olan Nuh'a gidiniz (diye ekleyecek). Bunun üzerine Nuh (aleyhisselam)'a gidecekler.

 

O da: Ben zannettiğiniz gibi bu işi yapabilecek kimse değilim, diyecek ve işlemiş olduğu günahını zikredip, ondan dolayı Rabbinden haya edecek ama Allah'ın kendisini halil (dost) edindiği İbrahim'e gidin (diye ekleyecek). Onlar da İbrahim (aleyhisselam)'a gidecekler.

 

O da ben zannettiğiniz gibi bu işi yapabilecek kimse değilim deyip, işlemiş olduğu günahını zikredecek, ondan dolayı Rabbinden haya edecek ama Allah'ın kendisiyle konuştuğu ve kendisine Tevrat'ı verdiği Musa (aleyhisselam)'a gidin (diye ekleyecek). Musa (aleyhisselam)'a gidecekler.

 

O da: Ben zannettiğiniz gibi bu işi yapabilecek kimse değilim deyip, işlemiş olduğu günahını hatırlayıp, ondan dolayı Rabbinden haya edecek ama Allah'ın ruhu ve kelimesi İsa'ya gidin (diye ekleyecek) . Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya gidecekler.

 

O da: Ben zannettiğiniz gibi bu işi yapabilecek kimse değilim. Ama Allah'ın geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış olduğu bir kul olan Muhammed'e gidin, diyecek."

 

(Enes) dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sonra bana gelecekler. Ben de Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isteyeceğim, bana izin verilecek. Onu görür görmez derhal secdeye kapanacağım. Aziz ve Celil Allah dilediği kadar beni o halimde bırakacak.

Sonra: Ey Muhammed başını kaldır, söyle sözün dinlenecek, dile sana dilediğin verilecek, şefaat et, şefaatin kabul olunacak, denilecek. Ben de başımı kaldıracağım. Rabbime, Rabbimin bana öğreteceği övücü sözlerle hamdedeceğim, sonra şefaatte bulunacağım. Bana bir sınır tayin edecek, ben de onları ateşten çıkartıp, cennete girmelerini sağlayacağım sonra tekrar dönüp yine secdeye kapanacağım. Allah beni bırakmayı dilediği kadar o halimde bırakacak. Sonra bana, ey Muhammed başını kaldır. Söyle sözün dinlenecek, dile dileğin sana verilecek, şefaat et, şefaatin kabulolunacak, denilecek. Ben de başımı kaldıracağım, Rabbime bana öğreteceği övücü sözlerle hamdedeceğim sonra şefaat edeceğim. Bana bir sınır tayin edecek, ben de onları cehennemden çıkartıp, cennete koyacağım. -(Ravi) dedi ki: Bilmiyorum, üçüncüde mi yoksa dördüncüde mi şöyle devam etti:- Sonra derim ki: Rabbim cehennem ateşi içinde ancak Kur'an'ın hapsettikleri yani ebedi olarak kalması icap eden kimseler kaldı, derim."

İbn Ubeyd rivayetinde dedi ki: Katade:Yani hakkında ebedilik vacip olmuş (gerekmiş kimseler), dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 6565; Tuhfetu'I-EşrM, 1436

 

DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın

 

NEVEVİ ŞERHİ İÇİN TIKLA

 

323 - (193) وحدثنا محمد بن المثنى، ومحمد بن بشار. قالا: حدثنا ابن أبي عدي عن سعيد، عن قتادة، عن أنس؛ قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "يجتمع المؤمنون يوم القيامة. فيهتمون بذلك (أو يلهمون ذلك)" بمثل حديث أبي عوانة. وقال في الحديث "ثم آتيه الرابعة (أو أعود الرابعة) فأقول: يا رب! ما بقي إلا من حبسه القرآن".

 

[:-475-:] Bize Muhammed b. Müsenna ile Muhammed b. Beşşar da tahdis edip dediler ki: Bize İbn Ebi Adiy, Said' den tahdis etti. O Katade'den, o Enes'ten şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

"Kıyamet gününde müminler toplanacaklar ve bu işe çokça önem verecekler. -Yahut bu kendilerine ilham edilecek-" deyip, hadisi bundan önceki Ebu Avane hadisi gibi zikretti ve hadiste şunları söyledi: "Sonra dördüncü defa ona gelirim -yahut ona dördüncü defa dönerim-. Rabbim (cehennemde) Kur'an'ın alıkoyduğundan başkası kalmadı, derim. "

 

Diğer tahric: Buhari, 4476; İbn Mace, 4312 -uzunca-; Tuhfetu'l-Eşraf, 1171

 

 

324 - (193) حدثنا محمد بن المثنى. حدثنا معاذ بن هشام. قال: حدثني أبي عن قتادة، عن أنس بن مالك؛ أن نبي الله صلى الله عليه وسلم قال: "يجمع الله المؤمنين يوم القيامة فيلهمون لذلك" بمثل حديثهما. وذكر في الرابعة "فأقول: يا رب! ما بقي في النار إلا من حبسه القرآن. أي وجب عليه الخلود".

 

[:-476-:] Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. Bize Muaz b. Hişam tahdis edip dedi ki: Bana babam Katade'den tahdis etti. Onun Enes b. Malik'ten rivayetine göre Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

"Kıyamet gününde Allah müminleri toplayacak ve bu husus onlara ilham olunacak" deyip, bundan önceki iki ravinin hadisi gibi hadisi nakletti ve dördüncüsünde de şunu zikretti: "Ben de: Rabbim, cehennem ateşinde Kur'an'ın alıkoyduğu -yani hakkında ebedilik vacip olmuş- kimselerden başkası kalmadı, derim. "

 

Diğer tahric: Buhari, 7410, 7440 -muhtasar olarak-, 7516; Tuhfetu'I-Eşraf, 1357

 

 

325 - (193) وحدثنا محمد بن منهال الضرير. حدثنا يزيد بن زريع. حدثنا سعيد بن أبي عروبة وهشام صاحب الدستوائي، عن قتادة، عن أنس بن مالك؛ قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم. ح وحدثني أبو غسان المسمعي ومحمد بن المثنى. قالا: حدثنا معاذ، وهو ابن هشام، قال: حدثني أبي عن قتادة. حدثنا أنس بن مالك؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: "يخرج من النار من قال: لا إله إلا الله، وكان في قلبه من الخير ما يزن شعيرة. ثم يخرج من النار من قال: لا إله إلا الله وكان في قلبه من الخير ما يزن برة. ثم يخرج من النار من قال: لا إله إلا الله وكان في قلبه من الخير ما يزن ذرة". زاد ابن منهال في روايته: قال يزيد: فلقيت شعبة فحدثته بالحديث. فقال شعبة: حدثنا به قتادة عن أنس بن مالك، عن النبي صلى الله عليه وسلم بالحديث. إلا أن شعبة جعل، مكان الذرة، ذرة. قال يزيد: صحف فيها أبو بسطام.

 

[:-477-:] Bize Muhammed b. Minhal ed-Darir de tahdis etti. (3/20a) Bize Yezid b. Zurey' tahdis etti. Bize Said b. Ebi Arube ve ed-Destevai'nin arkadaşı Hişam, Katade'den tahdis etti. O Enes b. Malik'ten şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu (H): Bana Ebu Gassan el-Mismai ve Muhammed b. el-Müsenna da tahdis edip dediler ki: Bize Muaz -ki o İbn Hişam'dır- tahdis edip dedi ki: Bana babam Katade'den tahdis etti. Bize Enes b. Malik'in tahdis ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

"La ilahe illallah deyip de kalbinde hayır adına arpa ağırlığı kadar bir şey bulunan cehennem ateşinden çıkarılacaktır. Sonra la ilahe Wallah deyip de kalbinde buğday tanesi ağırlığınca hayır adına bir şey bulunan kimseler cehennem ateşinden çıkarılacaktır. Sonra la ilahe illallah deyip de kalbinde zerre ağırlığınca hayır adına bir şey bulunanlar çıkartılacaktır. "

 

İbn Minhal rivayetinde şunu da eklemektedir: Yezid dedi ki: Şu'be ile karşılaştım, ona bu hadisi naklettim. Şu'be dedi ki: Bize bunu Katade, Enes b. Malik'ten tahdis etti. O Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den deyip hadisi nakletti. Ancak Şu'be "zerre" yerine "zura (beyaz dan)" kelimesini kullanmıştır. Yezid dedi ki: Bu lafızda Ebu Bistam tashif yapmıştır.

 

Diğer tahric: Buhari, 44, 7410 -uzun olarak-; Tirmizi, 2593; İbn Mace, 4312; Tuhfetu'l-Eşraf, 1356, 1194,1272

 

DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: SENED: Bu rivayetin senedindeki Sa'id b. Ebi Arube hakkında söz edilmiştir. Çünkü bu zatın âhir Ömründe hafızası bozulmuş bunaklık eseriyle hadisleri karıştırmaya başlamıştır. Böylelerin o hal geldikten sonra rivayet ettikleri hadislerle ihticac olunmazsa da Buhâri ve Müslim'deki hadisleri hadisi karıştırmazdan Önceki yani hafızalarının sağlam bulunduğu zamana hamledilir.

Hişâm Said-i Desteva'îye Hişam-ı Desteva'î de derler. Desteva bir yerin ismidir. Bu zat o yerden getirilen elbiseleri sattığı için kendisine Hişâm-ı Desteva; yine o yerden getirilen buğdayı sattığı için Hişâm sahib-i Destevâi denilmiştir. «El-Metâli'» sahibi; «Mu'azb. Hişâm Sahib'd-Destevaî » ifadesindeki sahib-i Desteva'îyi Mu'az'ın sıfatı zannetmişse de bu yanlıştır. Sahib-i Desteva'i Mu'az değil babası Hişâm'dır.

 

MANASI: Hadisteki zerreden murad küçük karıncadır. Züre rivayeti tashiftir. Onun için de Yezid: < Ebu Bistâm bu kelimede tashif yapmış» demiştir. Ebu Bistâm'dan murad Şu'be dîr. Bazıları bu kelimeyi (durra) şeklinde rivayet etmişlerdir ki bu da tasnif'in tashifi'dir.

 

 

326 - (193) حدثنا أبو الربيع العتكي. حدثنا حماد بن زيد. حدثنا معبد بن هلال العنزي. ح وحدثناه سعيد بن منصور (واللفظ له) حدثنا حماد بن زيد. حدثنا معبد بن هلال العنزي. قال: انطلقنا إلى أنس بن مالك وتشفعنا بثابت. فانتهينا إليه وهو يصلي الضحى. فاستأذن لنا ثابت. فدخلنا عليه. وأجلس ثابتا معه على سريره. فقال له: يا أبا حمزة! إن إخوانك من أهل البصرة يسألونك أن تحدثهم حديث الشفاعة. قال: حدثنا محمد صلى الله عليه وسلم قال: "إذا كان يوم القيامة ماج الناس بعضهم إلى بعض. فيأتون آدم فيقولون له: اشفع لذريتك. فيقول: لست لها. ولكن عليكم بإبراهيم عليه السلام. فإنه خليل الله. فيأتون إبراهيم. فيقول: لست لها. ولكن عليكم بموسى عليه السلام. فإنه كليم الله. فيؤتي موسى فيقول: لست لها. ولكن عليكم بعيسى عليه السلام. فإنه روح الله وكلمته. فيؤتي عيسى. فيقول: لست لها. ولكن عليكم بمحمد صلى الله عليه وسلم. فأوتي فأقول: أنا لها. فأنطلق فأستأذن على ربي. فيؤذن لي. فأقوم بين يديه. فأحمده بمحامد لا أقدر عليه الآن. يلهمينه الله. ثم أخر له ساجدا. فيقال لي: يا محمد! ارفع رأسك. وقل يسمع لك. وسل تعطه. واشفع تشفع. فأقول: رب! أمتي. أمتي. فيقال: انطلق. فمن كان في قلبه مثقال حبة من برة أو شعيرة من إيمان فأخرجه منها. فأنطلق فأفعل. ثم أرجع إلى ربي فأحمده بتلك المحامد ثم أخر له ساجدا. فيقال لي: يا محمد! ارفع رأسك. وقل يسمع لك. وسل تعطه. واشفع تشفع. فأقول: أمتي. أمتي. فيقال لي: فمن كان في قلبه مثقال حبة من خردل من إيمان فأخرجه منها. فأنطلق فأفعل. ثم أعود إلى ربي فأحمده بتلك المحامد. ثم أخر له ساجدا. فيقال لي: يا محمد! ارفع رأسك وقل يسمع لك. وسل تعطه. واشفع تشفع فأقول: يا رب! أمتي. أمتي. فيقال لي: انطلق. فمن كان في قلبه أدنى أدنى أدنى من مثقال حبة من خردل من إيمان فأخرجه من النار. فأنطلق فأفعل". هذا حديث أنس الذي أنبأنا به. فخرجنا من عنده. فلما كنا بظهر الجبان قلنا: لو ملنا إلى الحسن فسلمنا عليه، وهو مستخف في دار خليفة. قال فدخلنا عليه فسلمنا عليه. فقلنا: يا أبا سعيد! جئنا من عند أخيك أبي حمزة. فلم نسمع مثل حديث حدثناه في الشفاعة. قال: هيه! فحدثناه الحديث. فقال: هيه! قلنا: ما زادنا. قال: قد حدثنا به منذ عشرين سنة وهو يومئذ جميع ولقد ترك شيئا ما أدري أنسي الشيخ أو كره أن يحدثكم فتتكلوا. قلنا له: حدثنا. فضحك وقال: خلق الإنسان من عجل. ما ذكرت لكم هذا إلا وأنا أريد أن أحدثكموه. "ثم أرجع إلى ربي في الرابعة فأحمده بتلك المحامد. ثم أخر له ساجدا. فيقال لي: يا محمد! ارفع رأسك. وقل يسمع لك. وسل تعط. واشفع تشفع. فأقول: يا رب! ائذن لي فيمن قال: لا إله إلا الله. قال: ليس ذاك لك (أو قال ليس ذاك إليك) ولكن، وعزتي! وكبريائي! وعظمتي! وجبريائي! لأخرجن من قال: لا إله إلا الله".قال فأشهد على الحسن أنه حدثنا به أنه سمع أنس بن مالك، أراه قال قبل عشرين سنة، وهو يومئذ جميع.

 

[:-478-:] Bize Ebu'r-Rabl' el-Ateki tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd tahdis etti. Bize Mabed b. Hilal el-Anezi tahdis etti. (H) Bize Said b. Mansur -ki lafız onundur- de tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd tahdis etti. Bize Mabed b. Hilal el-Anezi tahdis edip dedi ki: Enes b. Malik'in yanına gittik. Bizi onunla görüştürmek için de Sabit'in iltimasta bulunmasını istedik. Onun yanına gittiğimizde kuşluk namazını kılıyordu. Sabit bizim için izin istedi. Sonra Enes'in yanına girdik. Sabit'i kendisi ile birlikte kanepesine oturttu.

Sabit ona: Ey Ebu Hamza, senin Basralı kardeşlerin yanına kendilerine şefaat hadisini nakletmeni istemek üzere geldiler.

Enes dedi ki: Bize Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tahdis edip dedi ki (3/21a): "Kıyamet gününde insanlar birbirine dalgalar gibi girecekler. Sonra Adem'in yanına gelerek ona, çocuklann için şefaat et, diyecekler, o: Ben bu işin ehli değilim ama ben size İbrahim (aleyhisselam)', tavsiye ederim; çünkü o Allah'ın hali/idir diyecek, onlar da İbrahim'in yanına gidecekler.

İbrahim de: Ben bu işin ehli değilim ama ben size Musa {aleyhisselam)'ı tavsiye ederim; çünkü o kelfmullahtır diyecek.

Bu sefer Musa (aleyhisselam)'ın yanına gidilecek, o da ben bu işin ehli değilim ama ben size İsa (aleyhisselam)'ı tavsiye ederim; çünkü o Allah'ın ruhu ve kelimesidir diyecek.

Bunun üzerine İsa'ya gidilecek, o da: Ben bu işin ehli değilim ama ben size Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gitmenizi tavsiye ederim diyecek.

Bunun üzerine bana gelinecek, ben de: Evet, bu işi yapacak olan benim diyeceğim, sonra kalkıp gidecek ve Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isteyeceğim. Bana izin verilecek, onun huzurunda ayakta duracağım. Allah'ın bana (o zaman) ilham edeceği ama şimdi söyleyebilecek durumda olmadığım hamd ve senalarla ona hamd ve senada bulunacağım sonra da onun için secdeye varacağım.

Bana: Ey Muhammed başını kaldır, söyle sözün dinlenecek, dile (dileğin) sana verilecek, şefaat et, şefaatin kabul buyurulacak, denilecek.

Ben de: Rabbim ümmetimi (dilerim), ümmetimi, diyeceğim. Bunun üzerine şöyle denilecek: Git ve kalbinde iman adına bir buğday yahut bir arpa tanesi ağırlığınca bulunan herkesi oradan çıkart. Ben de gidip bana denileni yapacağım sonra Rabbimin huzuruna döneceğim, daha önce yaptığım o hamd ve övgüler ile yine ona hamd edeceğim sonra da onun için secdeye kapanacağım. Bana: Ey Muhammed başını kaldır söyle sözün dinlenecek, dile sana (dileğin) verilecek, şefaat et şefaatin kabulolunacak buyurulacak.

Ben de: Rabbim ümmetimi (dilerim) ümmetimi, diyeceğim. Bana: Git, kalbinde iman adına hardal tanesi ağırlığınca bulunan kim varsa onu oradan çıkar buyurulacak. Ben de gidip bunu yapacağım. Sonra yine Rabbime dönecek, ona o hamd ve senalarla hamd ve senada bulunacağım sonra onun için secdeye varacağım, bana: Ey Muhammed, başını kaldır söyle sözün dinlenecek, dile sana (isteğin) verilecek, şefaat et şefaatin kabulolunacak buyurulacak.

Ben de: Rabbim ümmetimi (dilerim) ümmetimi, diyeceğim. Bana: Git, kalbinde iman adına hardal tanesi ağırlığından daha az, daha az, daha az olan kimseleri cehennem ateşinden çıkart buyurulacak, ben de gidip •bunu yapacagım.

 

İşte bu Enes'in bize bildirdiği hadistir. Sonra onun yanından çıktık. Zahr el-Cebban {denilen sahranın yüksek bir yerinie vardığımızda {birbirimize }: Hasan'ın yanına gidip de ona selam versek dedik. O sırada kendisi Ebu Halife'nin evinde gizleniyordu. Yanına girdik, ona selam verdik. Ey Ebu Said bizler kardeşin Ebu Hamza'nın yanından geliyoruz, şefaate dair bize naklettiği hadisin benzerini hiç duymamıştık, dedik.

O: Onu bana söyleyin dedi, biz de ona hadisi naklettik. Devam edin dedi, biz bundan fazlasını bize söylemedi, dedik. O şöyle dedi: Bize bu hadisi yirmi sene önce tahdis etmişti. O sırada kendisi gücü kuweti ve hafızası yerinde birisi idi ama {size rivayetinde} bir şeyler terk etmiş bulunuyor. Üstadımız unuttu mu yoksa size onu da anlatıp ona bel bağlayacağınızdan mı korktu ? Bilemiyorum.

 

Biz kendisine: {O halde} sen bize tahdis et dedik, güldü ve şöyle dedi:

İnsan aceleden yaratılmıştır. Ben bunu size ancak onu tahdis etmek istediğim için söyledim dedi (ve şöyle devam etti):

"Sonra dördüncü defa da Rabbime döneceğim. Ona o şekildeki hamd ve senalarla hamd ve senada bulunacağım sonra onun için secdeye varacağım. Bana: Ey Muhammed başını kaldır, söyle sözün dinlenecek, dile sana verilecek, şefaat et, şefaatin kabulolunacak buyurulacak.

Ben de: Rabbim La ilahe illallah demiş bulunan kimseler hakkında bana izin ver diyeceğim, şöyle buyuracak: Bu senin işin değildir -ya da bu sana ait değildir, dedi- ama izzetim, kibriyom, azametim ve cibriyam için yemin ederim ki la ilahe illallah demiş kimseleri mutlaka oradan çıkartacağım."

Ravi (Ma'bed) dedi ki: Ben Hasan hakkında şahirlik ederim ki, o bize bunu tahdis edip, Enes b. Malik'ten dinlemiş olduğunu söyledi. Zannederim yirmi sene önce o henüz gücü, kuweti ve hafızası yerinde iken (rivayet etmişti), dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 7510; Tuhfetu'l-Eşraf, 523, 1599

 

NEVEVİ ŞETRHİ {475-478 numaralı hadisler}: (475) Müslim'in senedierde: "Bize Muhammed b. el-Müsennave Muhammed b. Beşşar tahdis edip dediler ki ... Enes'ten;"

(476) "Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti. .. Enes'ten;"

(477) "Bize Muhammed b. Minhal ed-Darir de tahdis etti. .. Enes b.

Malik'ten;"

(478) "Bize Ebu'r-Rabi el-Atekı tahdis etti. .. Bize Mabed b. Hilal el-Anezı tahdis etti." Diye naklettiği rivayetlerinde, Yani Enes'ten gelen bütün bu senetlerin ravileri tamamen Basralıdır. (3/59) Bu durum son derece güzel ve oldukça nadir görülür bir haldir. Kastettiğim ise Müslim'in sahihindeki hepsi Basralı olan arka arkaya gelen bu beş senedin arasındaki uygunluktur. Bizi doğruya ilettiğinden ötürü de Allah'a hamdolsun.

 

İbn Adiy'in adı, Muhammed b. İbrahim b. Adiy'dir. Said b. Ebu Arube'nin adının hadis kitaplarında ve başkalarında bu şekilde rivayet edilmiş olduğunu daha önceden söylemiştik. Yine önceden belirttiğimiz üzere İbn Kuteybe,EdEbu'I-Katib adlı eserinde şöyle demiştir:

Doğrusu İbn Ebu'l-fuube'dir. Ebu Arube'nin adı da Mihran'dır.

 

Yine önceden kaydettiğimiz üzere, Said b. Ebu Arube ömrünün son zamanlarında hafızası karışmış kimselerden birisidir. Hafızası karışmış olan bir kimsenin ise hafızası karışmış olduğu dönemdeki rivayeti delil gösterilmez. Onun bu hadisi hafızası karışmış olduğu dönemde mi yoksa sağlıklı iken mi rivayet ettiği hususunda şüphe etsek dahi yine önceden belirttiği gibi Buhari ve Müslim'in sahihlerinde hafızası karışmış olanlardan nakledilmiş olan rivayetler, kitap sahibinin ravinin hafızası karışmadanönce o rivayeti nakletmiş olduğunu bildiği şeklinde yorumlanacağını da belirtmiştik. Allah en iyi bilendir.

 

ed-Desteval'nin arkadaşı olan Hişam'a gelince, hadis kitaplarında meşhur olan dal harfinin fethalı olarak okunduğudur. Metalib sahibi ise şöyle demektedir: Kimisi bu nispete elif ile ye arasına nun eklemektedir (Destevanı olur). Desteva denilen yere nispettir. Burası Ehvaz'ın verimi bol köy ve yerleşim bölgelerinin bulunduğu bir yerdir. Kendisi oradan getirilen elbiseleri sattığından ötürü oraya nispet edilerek Hişam ed-Destevaı denilir. Desteval'nin sahibi (arkadaşı) Hişam ise ed-Destevaı türü kumaşların sahibi demektir.

 

Müslim namaz bölümünün baş taraflarında ondan başka bir ifade ile söz etmiş ve bundan dolayı bir karışıklık olduğu vehmini uyandırmıştır. Ezanın nasıl okunacağı babında da: Bana Ebu Gassan ve İshak b. İbrahim tahdis etti. İshak dedi ki: Bize Destevaı'nin arkadaşı Muaz b. Hişam haber verdi demektedir. Bundan dolayı Metali' sahibi yanılarak (3/60): "Destevaı'nin arkadaşı" ifadesindeki "arkadaş" anlamındaki "sahip" kelimesinin merfu olduğunu ve Muaz'ın sıfatı olduğunu zannederek, "Destevaı'nin sahibi (arkadaşı), onun oğludur, denilir demektedir. Ancak Metilli' sahibinin bu söylediğinin hiçbir kıymeti yoktur. Buradaki "sahip: arkadaş" kelimesi Hişam'ın sıfatı olarak mecrurdur. Nitekim bizim şu anda bulunduğumuz bu yerde açıkça ifade edildiği gibi. Allah en iyi bilendir.

 

Ebu Gassan el-Mismai ile ilgili açıklama daha önce defalarca geçti ve yine bunun "Gassan isminin" munsarıf olarak okunabildiği gibi, gayr-ı munsarıf olarak kabul edilebileceği de belirtilmiş idi. el-Mismai ise kabilenin atası olan Misma'a nispettir.

"Bize Muaz -ki o İbn Hişam'dır- tahdis etti." Baş taraflardaki fasıllarda ve daha başka birçok yerde buna dair açıklama geçmiş bulunmaktadır. Böyle demesinin faydası ise "ki o İbn Hişam' dır" ifadesinin rivayette yer almadığından ötırü buna açıklık getirmek istemiş olmasıdır. Kendisi (Müslim) ise Muaz b. Hişam demeyi caiz görmemektedir. Buna sebep ise rivayette böyle denilmemiş olmasıdır. Bundan dolayı o rivayette "ki o İbn Hişam' dır" demiştir. Bu ve benzeri çokça tekrar ettiğim hususlardan maksadım ise açıklamak ve kolaylık sağlamaktaki duyarlılığımdır. Çünkü aradan uzun bir süre geçince unutulabilir ve bazı hallerde daha önce geçtiği yerden haberi olmayan bir kimse burayı görebilir. Allah en iyi bilendir.

"Ebu Rabi' el-Ateki" adındaki ravi Müslim'in çok yerde tekrar ettiği Ebu'r-Rabi' ez-Zehrani'nin kendisidir. Adı Süleyman b. Davud'dur. Kadı lyaz der ki: Bazen onun nispetini Zehrani, bazen Ateki diye zikretmiş, bazen de onun her iki nesebini bir arada sözkonusu etmiştir. Fakat bu iki nesep hiçbir şekilde bir arada olmaz; çünkü her ikisi de Ezdlilere racidir. Bunları bir arada zikretmek için caiz olmaları yahut birbirlerinin halefi olmaları dışında bir sebeple olmaz. Allah en iyi bilendir.

"Kalbinde hayır adına zerre ağırlığı kadar bir şey bulunan" Zerreden maksat bilinen küçük karınca türü olan hayvandır.

"Şu' be ise "zerre" yerine zura kelimesini kullanmıştır." Yani o bu kelimeyi zel harfi ötreli, re harfi de şeddesiz olarak rivayet etmiştir. Ancak ilim adamları onun bu şekildeki rivayetinin tashif olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. İşte Müslim'in kitabındaki: "Yezid: Bunda Ebu Bistam tashif yapmıştır" demesinin anlamı budur ki, kastettiği de Şu'be'dir.

"Onun huzuruna girdik, Sabit'i kendisiyle birlikte kanepesine oturttu" ifadesinden anlaşıldığına göre, ilim adamının ve meclisteki büyük zatın kendisinin yanına gelen fazilet erbabına ikramda bulunmasının ve oturttuğu yer ve daha başka hususlarda onlara daha çok ikram etmesinin gerektiği anlaşılmaktadır.

"Şu kardeşlerin Basra halkındandır." Kitabın baş taraflannda "Basra" lafzının be harfi fethalı, ötreli ve kesralı olarak (Basra, Busra ve Bisra şekillerinde) okunduğu ama meşhur olanın da fethalı (Basra) söyleyişin olduğunu belirtmiş bulunmaktayız.

"Şu anda gücümün yetmediği. .. hamd ve senalarla ona hamd ve sena ederim." Asıl nüshalarda bu şekilde "gücümün yetmediği" şeklindedir ve doğrudur. (3/61) Zamir bizzat Allah Resulüne aittir. Hamd ve senaya değildir.

"Git, kalbinde iman namına buğday yahut arpa tanesi ağırlığınca bulunan kimseleri çıkart denilir ... " Bundan sonra da: "Git, kalbinde iman adına hardal tanesi ağırlığınca bulunan kimseleri çıkart denilir." Sonra da: "Bana: Git, kalbinde iman adına hardal tanesi ağırlığından daha az, daha az, daha az bulunanı çıkart denilir. " (3/62) İkinci ve üçüncü şekilde asıl nüshalar bende onu çıkarlınm anlamında tekil zam ir olarak zikredilmiştir. Birincisinde ise bazı nüshalarda zikrettiğimiz üzere çoğullafzı ile 'onu çıkartınız" anlamında, bazı nüshalarda ise 'onu çıkart" şeklinde, çoğunda ise sonunda zamir gelmeksizin "çıkartınız" anlamındadır. Hepsi de doğrudur. Bunu 'onu çıkartın" diye rivayet edenlerin bu rivayetinde hitap Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile onunla birlikte bulunan melekleredir. Sondaki zamiri hazfedenlerin rivayetine gelince; bu zamir mef'ul (tümleç) zamiridir. Bu ise hazfedilmesi çokça görülen bir fazladır. (Yani cümle yapısının asıl unsuru değildir.) Allah en iyi bilendir.

"Daha az, daha az, daha az"a gelince, bu da asıl nüshalarda bu şekilde üç defa tekrar edilmiştir.

Hadis-i şerifte imanın artıp, eksildiğini kabul eden selef, ehl-i sünnet ve onlara uygun kanaat belirten kelamcıların görüşlerinin lehine bir delalet bulunmaktadır. Kitap ve sünnetle bunun benzerleri de pek çoktur. Bizler de iman bölümünün baş taraflannda bu kaideyi açıklamış ve bu buyruklar ile ilgili mezhepleri ve bunların bir arada nasıl anlaşılacağına dair açıklamalan yapmış bulunmaktayız. Allah en iyi bilendir.

"İşte bu Enes'in bize haber verdiği hadisidir ... Dedi ki: Ben Hasan'a onun bize bu hadisi tahdis edip ... dediğine şahitlik ederim." Bu rivayet ve açıklamalardan çıkartılacak pek çok hüküm ve sonuç vardır. Bundan dolayı ben de hadisin metnini onu mutalaa edenin maksatlarını bilmesi için lafzıyla uzun uzadıya naklettim.

"Zahru'l-Cebban" Cebban ve Cebbane, sahra demektir. Mezarlıklar da sahrada yapıldığından ötürü kabristana da bu isim verilir. Bu da bir şeye bulunduğu yerin adının verilmesi türündendir. Zahru cebban sahranın yüksekçe yeri, üst tarafı anlamındadır.

"el-Hasan'ın yanına gittik." Sözü geçen Hasan-ı Basri'dir.

"O sırada saklanıyordu." Yani Haccac b. Yusuf'tan korktuğundan ötürü saklı idi.

"Onu bana söyleyin, dedi." Dilciler, daha fazla anlatılmasını istemek maksadıyla "ıhi" ve "hıhi" denildiğini söylerler. Cevherı dedi ki: İhi, fiile ad olan bir isimdir. Çünkü bu, bir kimsenin sözlerini devam ettirmesini yahut işini sürdürmesini istediğiniz zaman emretmek maksadıyla bunu söylersiniz.

 

İbnu's-Sirrı der ki: Bu lafız kullanıldığı zaman muhatabına ikinizin bildiği sözü devam ettirmesini emretmiş olursunuz. Ona haydi onu anlat demiş gibi olursun. Eğer tenvinli olarak "ihen" diyecek olursanız her ne olursa olsun bir şey anlat demiş gibi olursunuz. Çünkü tenvin nekrelik (belirsizlik) ifade eder. Eğer bunu (ih) şeklinde sakin olarak söyleyecek olursanız, artık daha başka bir şey söyleme demiş gibi olursunuz.

"Gücü, kuweti, hafızası yerinde idi." (3/64) Gücü ve hıfzı yerli yerindeydi demektir.

"Güldü." Buradan da ilim adamının aralarında bir arkadaşlık, bir ünsiyet bulunması halinde arkadaşlarının huzurunda vakarın sınırlarının dışına çıkıldığı kabul edilecek bir kerteye ulaşmayacak kadar gülmesinde bir sakınca olmadığı anlaşılmaktadır.

"Güldü ve insan aceleden yaratılmıştır dedi" ibaresinden de, bu gibi yerlerde Kur'an'dan delil getirmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Sahih hadiste de bunun bir benzeri Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bir fiili olarak sabit olmuştur. O Fatıma ve Ali (r.anhuma)'nın evine gidip, kapılarını çalıp geri döndükten sonra "insan ise tartışması her şeyden çok olandır" (el-Kehf, 18/54) buyruğunu okuyarak dönmüştü. Benzeri rivayetler pek çoktur.

"Benim size bunu zikretmemin sebebi. .. Sonra Rabbimin huzuruna dönerim." Rivayetlerde hep bu şekildedir. Daha kuwetli görülen de budur. Hasan-ı Basri sözünü bitirdikten sonra hadisin geri kalan kısmını zikretmek üzere: "Sonra Rabbime dönerim" diye tamamlamaya koyulmuştur. Yani Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sonra Rabbimin huzuruna dönerim" buyurdu, demektir.

"La ilahe illallah diyen kimseler hakkında bana izin ver ... diyenleri andolsun ki çıkartacağım. " Yani ben onları -bundan önceki hadiste geçtiği gibiherhangi bir şefaatçinin şefaati olmadan cehennemden çıkartmakla onlara lütufta bulunacağım. Sözkonusu geçen hadiste de şöyle denilmektedir: "Melekler şefaat etti, nebiler şefaat etti, müminler şefaat etti. Geriye de sadece erhamu'r-rahimın kaldı. "

"Cibriyam hakkı için" buyruğu azametim, saltanatım yahut kahr-u galebem hakkı için demektir.

"Ben de el-Hasan hakkında ... şahitlik ederim" sözlerini muhatabın zihninde bu işi iyice yerleştirmek ve kesinliğini anlatmakta mubalağa etmek ve söylediklerini tekid etmek için ifade etmiştir. Yoksa bu gibi bir ifade zaten sözün başında geçmişti. Allah en iyi bilendir.

 

DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Bu hadis-i Buhâri «Kitabü't-Tevhit» de Nesai; «Kitabu't-Tefsir» de tahriç etmişlerdir. Bu da şefaat hadisinin bir başka rivayetidir. Basra'lı cemaat şefaat hadisini dinlemek maksadiyle Enes b. Malik  (Radiyallahu Anhum)'a gitmişler Hz. Enes kendilerini tanımadığ için onları tanıştırmak ve ricalarını kendisine bildirmek maksadiyle yanlarına Enes (Radiyallahu anh) 'ın dostu olan Sabit-i Bünânî'yi de almışlar. Enes (R.A.) 'in evi Basra'ya iki fersah mesafede bulunan Ezzaviye» denilen yerde imiş. Basra'lılar şefaat hadisini orada dinlemişler dönüşte Hasan-ı Basri (Rahimehullah) 'in yanına uğramak akıllarına gelmiş Hasan-ı Basri Haccac-ı zalimin zulmünden korkarak Basra'lı Ebu Halifete't-Tâî'nin evinde gizleniyormuş. Hasan bu eve girince Allah'a duâ etmiş; düşmanları kendisini burada altı defa aradıkları halde bulamamışlardır. Hadisin sonunu da ondan dinlemişler. Hasan-ı Basrî hadisin bir kısmının noksan bırakıldığını görünce «Hîhî» demiş. Bu kelime «ihi» şeklinde de rivayet olunur. İsmi fiil olup sonunu getir; ziyadesini söyle manâlarına gelir. Basra'lılar «bize bundan ziyadesi söylenmedi» deyince Hasan-ı Basrî bu hadisi Enes (R.A.) 'dan yirmi sene evvel dinlediğini: o zaman Enes'in daha derli toplu yani genç ve dinç aklı yerinde bulunduğunu söylüyerek ihtiyarlık sebebiyle unuttumu yoksa söylerse bu cemaat hadisi büyük bir müjde telâkki ederlerde ibadetlerden vaz geçerler diye korktuğu için mi her ne sebeple ise hadisin bir kısmını muhakkak rivayet etmediğini söyliyerek tamamını kendisi rivayet etmştir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kendi ümmetine şefaat edilmesi müşkül görülmüştür. Çünkü şefaat için ona müracaat edenler yalnız kendi ümmeti değil bütün insanlardır. Bu işkâle şöyle cevap verilir.

 

 İhtimal «Ümmetim» sözünden murad; şefaat için müracaat eden mu'min ümmetler yahud sancağının altına toplananlardır. Bu sebeble onları kendine izafe etmişdir. Kaadî Iyâz'a göre, ibarede kısaltma vardır. Evvela umumî şefaat için izin verilecek. Sonra ümmeti için hususî şefaat dileyecektir.

 

Hasan'ın rivayetinde: İzzet, kibriyâ azamet ve cibriyâ kelimeleri edilmiştir. Bunlar bir birinin müteradifi olmak üzere aynı ma'nâya gelirler. edilmiştir. Bunlar birinin müteradifi olmak üzere aynı manâya gelirler. «Eşya zıddı ile anlaşılır» kaidesi mucibince biz bunların nakızlarını yani zıdlarını söyleyelim de hususi manâları daha iyi anlaşılsın. İzzetin nakîzi zül, kibriyanm nakîzi küçüklük, azamet ve cibriyanın nakîzi hakaretdir. Allah Teâlâ'ya izafe edilen bu sıfatlarla ona lâyık olan lazimi manâları kasdedilir. Bazıları: «Kibriya zatının kemâline azamet ve cibriya sıfatlarının kemâline raci'dir. Celâl sıfatı ise, hem zatının hem sıfatlarının kemâline raci bir sıfattır» derler.